Ana Sayfa Veysel Güney Kimdir? Basından Belgeler
SİZİN VEYSEL Videolar İmza Kampanyası İletişim
Önceki Sayfa Sonraki Sayfa

Veysel'i ararken neleri bulduk?


Ethem Dinçer - mersinyasam.com

Veysel Güney 1957’de Malatya Hekimhan’da doğar. Malatya’da başladığı eğitimini İzmir’de liseyi bitirerek tamamlar. İskenderun Meslek Yüksek Okulunda okurken İskenderun Demir Çelik Fabrikasında çalışmaya başlar. Devrimci mücadeleyle burada tanışır. Demir çelik işçilerinin örgütlenmesinde, Türkeş’in İskenderun’a gelişinin engellenmesi girişiminde sivrilir. Devrimci Yol’un İskenderun sorumlusu olduğu iddiasıyla gözaltında öldürülen Necdet Erdoğan Bozkurt için bir karakola gerçekleştirilen “misilleme” eyleminden sonra aranmaya başlar. 12 Eylül darbesi’nin eli kulağındadır.

İskenderun’da barınma şansı kalmayan Veysel Gaziantep’e geçer. 12 Eylül darbesinden 3 ay kadar sonra Gaziantep’te Ali İhsan Özer ile birlikte kaldığı ev polis ve askerin ortak operasyonuyla basılır. Ali İhsan çatışmada ölür, Veysel yaralı yakalanır.

Çatışma sırasında o zaman komiser olan Atilla Çınar (sonradan çeşitli kentlerde emniyet müdürlüğüne kadar yükselir) yaralanır, Teğmen Şahin Akkaya alnından yediği tek kurşunla ölür.

Veysel, teğmeni öldürdüğü iddiasıyla yargılanır. İki duruşmada (ki ikinci duruşmaya kalma nedeni tanık polislerin bir kısmının başka bir operasyon nedeniyle duruşmaya katılamamasıdır) idam cezası alır. Avukat tutmasına izin verilmez. Cezaevinde kaldığı yaklaşık beş ay süresince sürekli hücrede tutulur. Görüşmecilerine izin verilmez, mektup yazması ve alması yasaktır.

10 Haziran 1981 günü idam edilir. İdama gidişi ve tavrı unutulmaz. Diğer devrimciler gibi başı diktir. Sloganlarla, marşlarla gider. Öyle ki idam edileceğini öğrenen cezaevindeki diğer devrimcileri teselli etmek ona düşer.

Veysel idama götürülürken yakalandığından beri hiç görüşme şansı olmayan ailesiyle birer dakika görüştürülür. Annesine, babasına “üzülmemelerini, her hangi bir namussuzluk yapmadığını” söyler. Küçük kardeşi ağabeyinin vakur tavrından etkilenir, “unutulmayacaksın, hesabın sorulacak” cümlelerini kurunca gözaltına alınır. Kardeşlerden biri darağacına, diğeri hücreye gider.

Veysel’in bu ana kadar ki süreci diğer devrimcilerle neredeyse aynıdır. Fark idamdan sonra başlar. Veysel’in cenazesi ailesine teslim edilmez. Cenazeyi isteyen aile tehditlerle karşılaşır. Cenazeyi alamadan Gaziantep’ten ayrılmak zorunda kalırlar.

Aynı şekilde ailesine yazdığı mektup da verilmez. Son isteği olan mektup yazmasına izin verilmiştir ama mektup aileye iletilmez.

******

Aradan 25 yıl geçer. Veysel’in cenazesinin ve mektubunun verilmediği çoktan unutulmuştur. “Tarihin güncelleştirilmesi” gündemiyle çeşitli konularda çalışma yapmaya başlayan Mersin 78’liler Derneği Veysel Güney olayını gündeme alır. Veysel’in mezarına ulaşmak için bir ekip oluşturulur. Bunun için neler yapılabileceği tartışılır.

Önce aileyle bağlantıya geçilir ve “korkutulmuş olan” aile ikna edilir. Aile 78’lilerin avukatlarına vekalet vermeyi kabul eder.

Sonra konunun basının gündemine taşınmasına çalışılır. Mersin’deki yerel yayınlardan sonra Radikal Gazetesi ile görüşülür ve Radikal Veysel’in ölüm yıldönümünde (12 Haziran 2006) “Veysel Güney nerede” başlığıyla olayı manşete taşır. Aynı gün Mersin 78’lilerden oluşan bir grup aile ve Gaziantep’li 78’lilerle birlikte Gaziantep Cumhuriyet Savcılığına, Gaziantep Büyükşehir Belediyesine, Adalet ve İçişleri Bakanlıklarına dilekçeyle başvurarak Veysel Güney’in mezarının bulunmasını ve aileye teslim edilmesini isterler.

İdam edilen bir insanın mezar yerinin bilinmiyor olması kamuoyunda büyük etki yaratır. Olay bir anda basının gündemine oturur. Resmi başvurudan birkaç gün sonra yayınlanan bir kitap Veysel olayını bir kez daha gündeme taşır. Emekli Savcı Mete Göktürk’ün yazdığı “Adaleti Gördünüz mü?” adlı kitapta Veysel’in idamı anlatılmaktadır.

Savcı Mete Göktürk, Veysel Güney’in yaralı yakalandığı çatışma sırasında Gaziantep’te Cumhuriyet Savcı Yardımcısıdır. Çatışmanın geçtiği evi ilk inceleyen hukukçu odur. Veysel’in idam edildiği gece de “infaz savcısı” olarak görevdedir.

Yaralı yakalanan Veysel’i sorgulamıştır, idam edilen Veysel’in infazına tanıklık etmiştir. Bu anlamıyla konunun en önemli tanığı sayılabilecek Göktürk, “Veysel’in çatışma sırasında silah kullanıp kullanmadığının belli olmadığını, eve yapılan baskının özensiz yapıldığını” söylemektedir. Savcının söylemi Veysel’in söylemiyle örtüşmektedir. Veysel ısrarla “teğmeni öldürmediğini” söylemektedir. (Ki bu durum sonradan ulaşılan veda mektubunda bile görülmektedir.) Göktürk, ilk sorguya ve infaza sivil savcı olarak katılsa da dava sıkıyönetim mahkemesine aktarıldığı için bu şüpheleriyle ilgili hukuki bir süreç işletememiştir.

Milliyet gazetesi’nin Göktürk ile yaptığı söyleşi “Veysel’in hukuksuz idam edildiği” başlığıyla manşete taşınmıştır. Mezarı arama sürecine hukuksal bir boyut da böylece katılmıştır.

Mezar yeri için yapılan başvurulara Cumhuriyet Savcılığı ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nden gelen olumsuz yanıtlardan sonra Mersin 78’liler Derneği Başkanı’na gelen “özel numara” kayıtlı bir telefon olayın gidişatını değiştirmiştir. “78’lilere yardımcı olmak istediğini” söyleyen telefondaki meçhul ses “Veysel’in mezarını bildiğini, resmi kayıtlarla birlikte birkaç gün içerisinde 78’lilere aktarabileceğini” söyler. “Tekrar arayacağını” söyleyerek kapatır telefonu ve ipucunu verir, “Veysel’in mezarı Gaziantep Eski Mezarlığı’ndadır”.

Bu telefon konuşmasından bir iki gün sonra Gaziantep’ten arayan bir gazeteci “mezar yerinin tespit edildiği” haberini verir. 78’liler Antep’e hareket eder. Mezarlık müdürü ve gazeteciyle görüşülür. Mezarlık müdürü Haziran 1981’e ait kayıtları çıkarır. 9Haziran 1981’in son kaydı ilginçtir. 105341 numaralı mezarda “Faili meçhul” biri yatmaktadır. Ölüm gerekçesi “İ.D” (idam)dır. Cenazenin geldiği yer “Orduevi” olarak kayıtlıdır. Yaşında “yetişkin erkek” olduğu görülmektedir. Ve mezar ücreti ödenmemiştir. Bu kayıttan hemen sonra ise 10 Haziran 1981 tarihli cenazelerin kaydına rastlanmaktadır. Öyle anlaşılmaktadır ki Veysel’i idam edenler adı ve mezar yeri belli olmasın diye “Faili meçhul” olarak gömmek istemişler ama mızrak çuvala sığmamıştır.

Mezarlık müdürü 1980 li yıllarda mezarlıkta bir görevliye haber göndermiş, mezara gelen görevli “olayı çok iyi hatırladığını, cenazeyi kendinin gömdüğünü” söyleyerek mezar yerini göstermiştir. Bu görevli idam gecesi kendilerinin de ceza evine götürüldüğünü, idam sırasında Veysel’in dini telkini kabul etmeyerek “güneşten geldim, güneşe gidiyorum” dediğini de söylemektedir. Cenazenin taşınması işini de kendi yapmıştır. Ve görevliye bakarsanız “meslek hayatında unutamadığı günlerden biridir”. Bu kadar ayrıntıyı o nedenle hatırlamaktadır. Hatta görevli Veysel’in cenazesini gömerken mezara büyük bir taş koyduğunu ve o taşın altında bir parmağının ezildiğini, o gecenin anısı olarak hatırlamaktadır.

Söz konusu mezar yeri tespit edilince Savcılığa yeniden başvuru yapılmış ve mezarın açılarak DNA testinin yapılması istenmiştir. Savcılık bu başvuruyu kabul etmiş ve mezar açılmıştır.

Mezarın açılmasına basın yoğun ilgi göstermiş, olay onlarca kamera ve otuzun üstünde gazeteci tarafından takip edilmiştir. Bu süreçte NTV’den Skytürk’e, Sabah’tan Yeni Şafak’a kadar pek çok yayın organında Veysel’e ilişkin haber ve yorumlar yayınlanmıştır.

Mezarın açılmasıyla birlikte mezarın Veysel’e ait olduğu savı daha da güçlenmiştir. Mezarlık görevlisinin söylemleri ile açılan mezar uyuşmuş ve mezardan bir iskelet çıkarılmıştır. Çıkarılan iskeletin tamamı önce İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderilmiştir. Bir ayı geçen bir süreçten sonra İstanbul Adli Tıp Kurumu “görev bölgesinde olmadığı” gerekçesiyle örnekleri tekrar Gaziantep’e göndermiş, yapılan yeni başvuruyla örnekler bu kez Ankara Adli Tıp Kurumu’na gönderilmiştir. Ankara Adli Tıp Kurumu Veysel’in kardeşinden alınan örneklerin gönderilen iskeletle uyuşmadığını, anne babasından alınacak örneklerle bir kez daha inceleme yapılmasının uygun olacağını söyleyen bir rapor düzenlemiş, anne babadan alınan örnekler gönderildiğinde de “uyuşma sağlanamadığını” açıklamıştır.

Mezar arama süreci sırasında Veysel’in ailesine verilmeyen mektubuna ulaşmak aile adına Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan dava dosyası istenmiş, alınan 299 sayfalık dosyada “veda mektubunun” yanı sıra, yargılamanın hiçbir hukuk kuralına uymadan yapıldığı da ortaya çıkmıştır. Veysel’in mektubu kamuoyuna açıklandığında pek çok basın organında “25 yıl geciken mektup” başlığıyla yayınlanmış ve Veysel Güney olayı bir kez daha gündeme taşınmıştır.

Dava dosyasını inceleyen hukukçular onlarca hukuksuzluk tespit etmiş ve “iade muhakeme” için başvurular yapılmıştır. Dava dosyasından çıkan bir belge ise cenazenin kime teslim edildiğini kanıtlamıştır. Cumhuriyet Savcısı Mete Göktürk imzalı bu belgede “infazı gerçekleştirilen Veysel Güney’in cenazesinin babası Ali Güney’e teslim edilmek üzere Yüzbaşı Burhan Erdem’e teslim edildiği” görülmektedir. Yüzbaşı Burhan Erdem ve hükümet tabibinin de imzasını taşıyan bu tutanağa rağmen cenaze aileye teslim edilmemiştir. 25 yıl sonra ortaya çıkan bu belgeyle birlikte Burhan Erdem’in yaşadığı adresini de savcılığa bildirerek yeniden başvuru yapılmış ancak bu başvuru da sonuçsuz kalmıştır.

DNA testlerinin sonuçlarının (ve dolayısıyla iskeletin) Gaziantep’e döndüğü gün basına ilginç bir haber yansımıştır. Aynı gün Gaziantep-Kahramanmaraş yol ayrımında “adli tıp mühürlü” bir iskelet tarlaya saçılmış halde bulunmuştur. İskeletin en az yirmi yıllık olduğu da basına yansımıştır. Kahramanmaraş Savcılığı’na yapılan başvuruda bu iskeletin yirmi yıl önceki bir cinayet davasıyla ilgili olduğu söylenmiştir. İlginç olan şudur ki bu dava yirmi yıl önce sonuçlanmış, ceza alanlar cezalarını yatıp çıkmış, davanın yeniden görülmesi ya da cesette yeniden inceleme yapılması konusunda herhangi bir başvuru yapılmamıştır. Bu iskeletin ortada hiçbir şey yokken ortaya çıkması ise manidardır.

Veysel’in cenazesi “devlete zimmetlidir”. Veysel, işkencede öldürülüp bir tarafa atılan, gözaltında kaybedilen biri değildir. Darbe hukukuna göre yargılanmış ve “resmen” idam edilmiştir. İdam edilmiş olmasına karşın “faili meçhul” kaydıyla gömülmüştür. TBMM İnsan hakları komisyonuna yapılan başvuruya Gaziantep Savcılığı’nın gönderdiği cevabi yazıda “her ne kadar DNA testleri uyuşmasa da Veysel Güney’in Gaziantep Mezarlığı 105341 nolu mezarda yattığı anlaşılmaktadır” denilerek “faili meçhul” kayıtlı mezarın Veysel’e ait olduğu kabul edilmiştir.

Şimdi yapılacak iş bu mezarın açılan mezarla aynı olduğunu kanıtlamak ya da açılan mezar doğru değilse Veysel’in nerede olduğunun gösterilmesini istemektir.

Veysel’in dosyası ile ilgili yeniden yargılama süreci devam ederken Veysel’i bulmak hepimizin onurunu kurtaracaktır. Yolumuz yeniden kimsesizler mezarlığına düşmesin diye…

 

VEYSEL GÜNEY'İ ARIYORUZ!
Mersin 78'liler Derneği