Ana Sayfa Veysel Güney Kimdir? Basından Belgeler
SİZİN VEYSEL Videolar İmza Kampanyası İletişim
Önceki Sayfa Sonraki Sayfa

Ülkem Şimdi Ağlıyor


Yeter Özdemir Şahin
mersinyasam.com

On binlerce insanımızın öldüğü o meşum gecenin üzerinden uzun zaman geçmişti. Neredeyse tamamını okuduğum deprem haberlerinden biriydi. Gölcük depreminden sonra oğluna ulaşamayan bir anneyle ilgiliydi haber. Habere göre, yıllar süren zorlu bir hukuk mücadelesinin ardından kimsesizler mezarlığını açtırmayı başarmıştı anne. Yazık ki oğlunun künyesini bulmuştu bir mezarda.

Annenin kayıp oğlunu kimsesizler mezarlığında bulduktan sonra söyledikleriyle derinden sarsılmıştım:

“Ben onun ölmediğini bilmek için kimsesizler mezarlığının açılmasını istemiştim.”


Psikolojide ‘yaklaşma-kaçınma çatışması’ diye anlatılan bir durum vardır. Hem istersiniz hem istemezsiniz. Bir yanınız yapmalısın der, bir yanınız sakınmanızı söyler.

Annenin sözleri bu türden bir çatışmanın trajik bir örneği olarak psikoloji kitaplarına geçmeli diye düşünmüştüm.

Aşağıdaki dizeler bu duygularla…



KÜNYE

nasıl sığdırdın

korkuyla cesaretin meydan savaşını

anne yüreğine

gül açmıştır çelik iraden

kan revan olmuştur ipek yüreğin

gül desenli ipek örtü müydü

oğlunun üzerine örttüğün

anlat bize de

suç ortağı olalım

tarumar olurken sen

kırılmamış faylar paramparça şimdi

Körfez şimdi ağlıyor


* * *

“Ben onun ölmediğini bilmek için kimsesizler mezarlığının açılmasını istemiştim.”

Bundan ağır söz olmaz dememeliymişim.

Olurmuş.

* * *

‘Bir yürüyüş eyleyenler’in yolunu kesmişti 12 Eylül depremi.

Enkazdan en son, haraç mezada düşmüş değerlerin örselediği bebek bedeni çıktı.

Vicdanlarımız hâlâ enkazda.


Yazık ki arama kurtarmanın en yürekli, en yiğit gönüllülerini ya kaybettik ya da ağır yara aldılar. Kalanlar eksildiler ve yorgunlar.

* * *

Yazmak biraz da söyleyemeyenin sesi olmaktır ya. Çok zor…

* * *

Canımızdan küçük bir parça istediler. Bir saç teli… İsteseler canımızı vermez miydik? Elbette verirdik.

İstemediler…


Belki herkes kesmişti ümidi. Biz kesmedik.


Bir küpenin teki değildi. Kapıda bıraktığım kalaylı maşrapam, dikiş diktiğim iğne değildi. Dicle kenarında kaybettiğim bir koyun değildi.

25 yıldır başımdan gitmiş aklım da değildi arayıp bulamadığım. Keşke aklım olsaydı.

Belki herkes kesmişti ümidi. Ben kesmedim.


Hayat akıp gidiyor. Herkes için akıp gidiyor.

En yakınları bile kapılıp gitti zaman zaman gündelik hayatın gailesine.

Benim için akmıyor hayat.

Nereye gitsem yıllardan 1981, aylardan Haziran.

Saat 03.15’de uzakta sönmüş bir ışığın kor olup yüreğime düştüğü andır her an.


Geçenlerde bir filmde efendi kılıklı haydut yüzlü bir adam ünledi: Ölü ya da diri istiyorum!

Adam öyle korkudan titreye titreye ünleyince kapı kulları titredi korkudan.

Yüreğim daraldı.

Yüzümü dolayıp çıktım odadan. Kimselere belli etmeden ağladım uzun uzun. Kime nasıl anlatayım ki:

Dirisinden vazgeçtim, ölüsünü istiyorum.


Ben hiç ümidimi kesmedim. Kesmem de.

24 yaşındaydı. Devlete zimmetliydi.

“Cebimde sigaramla çakmağım var, alıp babama teslim edin” demiş. Bir de mektup yazmış. “Kapsamı itibariyle suç unsuru ihtiva ettiğinden” bize vermediler.


25 yıl sonra yine bir Haziranda…

“Sizin Veysel” diye bitirmiş mektubunu.

Dirisinden vazgeçtim, ölüsünü istiyorum!


* * *

Şurada bir mezar var, orada yatan kim olsun istersin, diye sordular.

Üzüleyim ağlayayım diye sormadılar.

Başardık dediler. Bulduk dediler.

Neredeyse, gözün aydın, der gibi sordular: Şurada bir mezar var, orada yatan kim olsun istersin.


Canımızdan küçük bir parça istediler. Bir saç teli… İsteseler canımızı vermez miydik? Elbette verirdik.

İstemediler…


* * *

25 yıl sonra aylardan Kasım, karakış.

Bu mezarda öksüz yatan bile değilmiş Veysel. Öyle diyorlar.


* * *

Diyelim ki Veysel değil. Kim o zaman?

* * *

“Ben onun ölmediğini bilmek için kimsesizler mezarlığının açılmasını istemiştim.”

Bundan ağır söz olmaz dememeliymişim.

Olurmuş:

Ben onun öldüğüne inanmak için kimsesizler mezarlığının açılmasını istemiştim.

* * *

24 yaşındaydı. Devlete zimmetliydi.

* * *

Lanet olsun! Bin defa!

* *

Şiir oluyor bir şey çoğalırken
Tükene yazdığında
şiir olunca çoğalıyor
Çok, en çokken
öyle çok her şeyken
yüreğimiz daha mı büyük
şiirin derya deniz yüreğinden

* * *

Yazmak biraz da söyleyemeyenin sesi olmaktır ya. Çok zor.

Zor değil imkansız, bu mezarda öksüz yatan bile değilmiş Veysel, diyen annenin sesi olmak.

* * *

‘Bir yürüyüş eyleyenler’in yolunu kesmişti 12 Eylül depremi.

Yazık ki arama kurtarmanın en yürekli, en yiğit gönüllülerini ya kaybettik ya da ağır yara aldılar. Kalanlar eksildiler ve yorgunlar.

* * *

anlat bize de

suç ortağı olalım

tarumar olurken sen

kırılmamış faylar paramparça şimdi

Ülkem şimdi ağlıyor
 

VEYSEL GÜNEY'İ ARIYORUZ!
Mersin 78'liler Derneği